#title Anarşistlerden ortak bildiri: Dayanışmayı ve bu düzene karşı mücadeleyi büyütelim #LISTtitle Dayanışmayı ve bu düzene karşı mücadeleyi büyütelim #date 07.02.2023 #source 07.02.2023 tarihinde şuradan alındı: [[https://www.yeryuzupostasi.org/2023/02/07/anarsistlerden-ortak-bildiri-dayanismayi-ve-bu-duzene-karsi-mucadeleyi-buyutelim/][yeryuzupostasi.org]] #lang tr #pubdate 2023-02-07T21:32:39 #topics bildiri, afet 6 Şubat günü sabaha karşı 04.17’de Maraş’ın Pazarcık ilçesinde 7,7 büyüklüğünde; 13.24’te ise Maraş’ın Elbistan ilçesinde 7,6 büyüklüğünde iki depremle sarsıldık. Resmi açıklamalara göre bile şimdiden binlerce kişinin yaşamını yitirdiği, binlercesinin yaralandığı, yüz binlerce insanın doğrudan etkilendiği bir felaketle karşı karşıyayız. Depremler doğal olaylar olsa da sonrasında yaşananlar kaçınılmaz, “doğal” bir felaket olmanın çok ötesinde. Öncelikle depremlerin bu kadar yıkıcı olmasının temelinde kapitalizmin neden olduğu merkezileşmenin, yoğun kentleşmenin ve metropolleşmenin yattığını vurgulamak gerekiyor. Bununla birlikte son yıllarda Türkiye’de kapitalist gelişimin gayrimenkul rantına ve talana dayalı olmasının sonuçları bu depremle birlikte bir kez daha gözler önüne serilmiş oldu. Bilim insanlarının yıllardır yaptıkları uyarılara, o bölgede yakın bir dönem içinde büyük bir deprem olacağının ve ne yapılması gerektiğinin biliniyor olmasına rağmen hiçbir şey yapılmamış olması, sözde deprem yasalarına rağmen denetimsiz ve çarpık yapılaşmanın sürmesi bu felakete davetiye çıkarmış oldu. Hastaneler, karakollar ve birkaç yıllık binalar bile yerle bir oldu, yollar, köprüler kullanılamaz hale geldi. Felaket deprem sonrasında devletin ortaya koyduğu “performans” nedeniyle daha da büyüdü. İlk gün çok kritik olması rağmen devlet elindeki imkanlarının önemli bir kısmını kullanmadı, o bolca övünülen devasa militarist aygıt insanların yaşamı söz konusu olduğu zaman harekete geçmedi, arama-kurtarma ekipleri ve yardımlar saatler geçmesine rağmen birçok yere ulaşamadı. Devlet gücünü seferber etmezken emekçiler, ezilenler, halklar arasında var olduğunu çok iyi bildiğimiz doğal dayanışma duyguları harekete geçti binlerce kişi kendi imkanlarıyla enkaz altındaki insanları kurtarmak ve depremzedelerle dayanışmak için seferber oldu. Çok kısa sürede dört bir yanda muazzam bir toplumsal dayanışma seferberliği başladı. İnsanlar canıyla uğraşırken iktidar sorumluluğu üzerinden atmak için yine bilindik yöntemlere başvurdu. Türkiye’nin bir deprem bölgesi olduğu, bu felaketlerin adeta kader olduğu söylemiyle birlikte, camilerden sela okunması ve yaşamını yitirenlere “şehit” denilmesi ile süslenen “milli yas” temsili sahneye konuldu. Yine egemen sınıfların çıkarları milliliğin ardına gizlenmek istendi. Öte yandan uygun olmayan yerlere kötü malzemelerle binalar yapan müteahhitleri, temel ihtiyaç malzemelerini saklayan, fahiş fiyatlara satış yapan fırsatçıları ve bu düzenin bizim yaşamlarımızı çaldığını görmeyenler, ihtiyaç duydukları gıda ve çeşitli malzemeleri aldıkları için depremzedeleri hırsızlıkla, yağmacılıkla suçlamaktan geri durmadılar. Hatta devletin yaptıklarını ve yapmadıklarının üstünü kapatmaya çalışan kimi faşistler “askerlere yağmacılara ateş açma emri verilmesi” önerisini açıkça dillendirmekten de utanmadılar. Bu utanmazlıkta gizli olan ise devletin asıl görevinin insanların yaşamlarını korumak değil, sermayenin çıkarlarını ve kendi iktidarlarını ne pahasına olsun savunmak olduğu gerçeğidir. Kapitalizm bizi bir kez daha korkunç ve kitlesel biçimde öldürdü. Bu kitlesel katliamdan, kapitalist barbarlık ve bu düzenden çıkar sağlayanlar, dolaylı veya doğrudan inşaat rantından beslenen tüm sermayedarlar, inşaat rantına ve kentlerin talanına dayalı politikaları bugüne kadar sürdüren tüm merkezi iktidarlar ve yerel yönetimler, yani tüm düzen partileri ve siyasetçileri sorumludur. Bugün derin bir yara aldık. Bizler milyonlarca emekçi ve ezilen olarak dayanışmayı büyüterek yaralarımızı saracağız. Ancak o düzen siyasetinin aktörlerine sesleniyoruz; yaptıklarınızı ve yapmadıklarınızı asla unutmayacağız. Arkadaşlarımızı, ailelerimizi, sevdiklerimizi kaybettik ama yas tutmuyoruz. Öfke duyuyor, kin tutuyoruz. Özgür bir dünya bu öfkemizin içinde yeşerecek.